Türkçeye yepyeni onlarca kelime kazandırmış biri olarak uzun zamandır etimolojiye karşı ayrı bi merakım var. Ben de bigün belki, eğer hala kitap diye bir kavram olursa, kitaplarda idük, hisi, cücü ve daha çok sayıda abuk kelimeyi türkçeye kazandırmış insan olarak yer alıcam. Bu bilime katkıda bulunan bi çeşit bilim insanı olucam.
Rica ederim benim için zevkti ;)
Şimdi size apışıp kalabileceğiniz bikaç örnek veriyim de, günlük hayatta dan dun kullandığınız o kelimelerin esasen nerden geldiğini, aslında onları leyleklerin getirmediğini, bi amacı olduğunu, bi kökeni olduğunu ve türkçeye girdikten sonra nasıl da anlamının çarpıtıldığını bi görün, bi oha filan olun. Lütfen yaa.
Şimdi sert bi giriş yapıyorum ve Kahpe kelimesiyle başlıyorum dersimize. Kendisi Arapça'da öksürmek, tıksırmak anlamına gelen kahb kelimesinden türemişken, gel zaman git zaman bazı kadınların gece karanlığında yerini belli etmek için öksürmesi münasebetiyle anlamını yitirmiş ve birden kahpeye dönüşüvermiştir. Aslında onun hiçbir suçu yoktur, tıpkı Fatmagülün de gecenin bir yarısı ormanın içinden tek başına geçerken suçunun olmaması gibi.
Hoşaf: Farsçada hoş ab(su) kelimelerinden gelen, güzel su anlamına gelen bir arkadaşımız kendisi. Hoşaftan anlamayanlara söyleyin, böyle böyle diyin, hoş vede lezzetli su demekmiş diyin, belki bişi ifade eder onlar için de yazık..
Çirkef: Farsça pislik anlamına gelen çirk ve su anlamındaki ab kelimelerinin birleştirilmesi sonucu, pis su anlamına gelen ama her nasıl olmuşsa yurdum insanının "utanmaz, arlanmaz, mendebur, allah cezasını veresice" anlamlarında kullandığı bi kelime olmuş. Ben türklerin çamurlu sudan da esinlendiğini düşünüyorum bu aşırı bilimsel çalışmayı yaparlarken.
Çeyrek: Farsçada çahar(dört) ve yek(bir) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşmuş ve çeyrek olarak bize yansımıştır. Aslında dörtte bir anlamına geldiği için bunda bi bozulma olmamış. Hayret.
Bunlar böööyle uzar gider. Demekki neymiş,
ab: su demekmiş,
eşeklerin hoşaftan anlamamasının bi sebebi yokmuş,
çirkeflik adamı hasta edermiş.
Bide mürebbiye var. Tam da benim bugünkü kılığıma uyan, daha doğrusu böyle giydiğim zamanlarda otomatikman kendimi benzettiğim bir hal.
Mürebbiye; terbiye eden, yetiştiren anlamındaki murabbi kelimesinden geliyomuş. Peki nasıl mürebbiye olmuş? Bahsi geçen şey dişi olunca kelimenin sonuna "ye" eki alırmış. Hal böyle olunca eğitim veren kadın kişilere mürebbiye denirmiş.
Bu vesileyle neden Şükrü'nün Şükriye, Hayri'nin Hayriye, Fikri'nin Fikriye ve daha sayamayacağım kadar çok sayıda ismin kadın versiyonunun ye'li olduğunu anlamış olduk diimi canlarım benim.
Bugünkü dersimizi biraz kısa tuttum, gerisini de siz araştırın evlerinizde diyerekten.
Oldu o zaman.
Gömlek: Koton(Esasen kollu olması sebebiyle 1 yıldır dolabımda öylece durmakta olup, kollarını keserek giyilesi hale getirdiğim bi dost, kısaca DIY çalışması diyebiliriz onun için)
Pantolon&Çanta: Mango
Sandalet: ALDO
Yorum Gönder