Webdeyakala | İletişim | Sitemap Kasım 2011 - NyksGame | Online Oyun Hileleri - Metin2 - Point Blank - WolfTeam

Kırmızı çoraplı kız



Gören de çok seviyorum sanır!
Kırmızıyı sadece Nurten ablaya yakıştırırdım. Bana kırmızı bişi uzatan reyon görevlilerinin kafasına topkek fırlatasım gelirdi(çocuktuk tabi ozamanlar, elimizde ya kakaolu topkek yada çubuk kraker) 
"anne yaa hiç kırmızı giycek biri gibi duruyo muyum ben? şu kıza bişi söyle! "
Sanki hakarete uğramışım gibi. O derece sevmezdim yani.



4 sene önce, yetişkinler asla el bile sürmezken, yalnızca ilköğretimdeki küçük arkadaşlarımızın giyebileceği bu çorapla başladı kırmızı hikayem. 
Ermanla avm avm dolaşıyoruz, bana o çoraplardan lazım diye. 
"Sen şu tarafa bak, ben de bu taraftaki dükkanlara" şeklinde görev paylaşımı yapıp başlıyoruz aramaya. İlla o renk olcak, tam kırmızı değil, narçiçeğine çalan bi kırmızı. Siyah elbisemle giyicem, kafayı takmışım bi kere. 
Duyan da giyip bi davete gidicem ya da özel bi parti vericem sanır. 
Aldığım gibi eve gider gitmez aynanın karşısına geçip saatlerce denemeler yapcam.

Bazen bişeyleri saplantı seviyesinde isteyebiliyorum ve o şeye sahip olmadan normal hayatıma dönemiyorum. 



Böyle garip değişik huylarım vardır benim.

Çok sever, hemen bağlanırım. Bağlandığım şey bir insan, bi kedi, bi ayakkabı yada kaban olabilir, ben sınıflandırma yapmadan severim :)  "sevdim mi adam gibi severim" diyen şairimsi bi adam vardı gözlüklü, o geldi aklıma birden:P

Mesela bu aralar How I Met Your Mother'a feci baglandım, kopamıyorum. Son sezona yaklaştım ve şimdiden onun stresi sardı beni. O da bitince neye gülecem artık? sanki normalde hiçbişeye gülmeyip sadece dizi karakterleriyle eğleniyomuşum gibi.
Tv ünitesine bağlı bi hasta gibi.

Bi ara "Friends" için de böyle üzülüyodum.. Gerçi o dizinin devam etmesi için 10000 imza gerekiyo desinler, şimdi başlarım toplamaya teknokenttekilerden.
Bir dizi 15 sene önce çekilip, hem bu kadar keyifli hem de bu kadar güncel ve kaliteli esprilerle nasıl donatılabilirki diyo insan izlediği zaman.. 
ki o andan itibaren de artık hayatınız asla eskisi gibi olmuyo söyliyim.
Yani o karakterler hayatınıza bi kere girdimi artık sizin evden biri oluyolar. 
Sezon finali hiç gelmesin, adamlar hiç tatil yapmadan sürekli yeni bölümler çeksin gibi insanlık için büyük isteklerde bulunuyosunuz.


Kardeşimle bi araya gelince yaptığımız en keyifli aktivitelerden biridir rastgele bir sezonun rasgele bi bölümünü açıp Friends izlemek:)
tıpkı hababam sınıfındaki tüm replikleri ezberlemiş olmamıza ragmen hala izlerken zaman zaman gülebiliyosak bu da onun gibi bişi.
Herkesin espri anlayışı farklı tabi. Kimi "Geniş Aile" izleyip abartı karakterlere güler, kimi Cem Yılmaz gibi ince ve zekice espriler yapan adamlara güler, kimini sadece mimikler bile güldürür. 

Ama şuna eminim, Friends'i izleyen herkes mutlaka her bölümde en az bi kere hatrı sayılır bir desibel seviyesinde gülmek suretiyle kendinden geçecektir:)


Ben Phoebe karakterinin aşığıyım mesela. Hem zeki, hem aptal, hem komik, hem istediği zaman çok çekici, hem de eğlenceli bi kadın.
Ağzından çıkan her cümle ayrı bi tez konusu olabilir:)

Bide Chandler var dünya tatlısı. Komik olmaya çalışmadan, kendinden komik olan bi erkek.
Hem sempatik, hem şapşal, hem dünyanın en aptal aşığı hem de dizinin en komik karakteri.
Zaten toplam 5 karakter var ve tüm dizi bu 5 arkadaşın etrafında dönüyo.
Arkası yarın gibi bişi olmadığı için de her bölümde yeni bir konuyla, yeni eğlence malzemeleriyle karşınıza çıkıyolar. Süpriz yumurta gibi *.*

Diziyi izlemeyenler için sıkıcı olabilir diye konuyu burda kesiyorum ve size şiddetle, akşamları eve gidince ilaç niyetine bu diziyi izlemenizi öneriyorum. 
Zaten bi kere izlediginiz zaman bidaha vazgeçemeyeceksiniz;)


Zıplamalı hoplamalı pozlarım arasında bana göre açık ara farkla önde olan bu pozumu, yüzümdeki o malak ifadeye rağmen sizlerle paylaşmaktan kaçınmadım.
"Andımız"ı havada okuyan ilkokul bebesi gibiyim, ilkem yükselmek ileri gitmektir :P









Lütfen bu fotoğrafı 13 yaşından küçük çocuklara göstermeyiniz, bunu gördükten sonra artık gece yatarken kapıya sırtı dönük yatamayabilir ya da ışıksız uyuyamayabilir allah mıhafaza!

Fotoğraflarda hareketlilik iyi güzel hoş da, saç savurma ve kafayı ordan oraya attırma konusunda hala sıkıntı yaşıyorum. 
Hopla diyin zıpla diyin, boyum kadar zıpliyim. 
Ama saç savur dedin mi bi anda yukardaki gibi ibretlik bişi haline dönebiliyorum töbestaağğğğ duruşa bak..
Bu arada saç savurma yazdıkça sac kavurma yeme isteğim tetikleniyo! Nası bi insanım ben yaa, anne bana naptın sen allasen?



ve Kırmızı çoraplı pasaklı kız montuyla yerleri süpürerek gider.

Bunu kabul etmiyorum, bidakine daha uzun oturmaya bekliyorum, oldu görüşürüz o zaman da.
Etiketler: , , , , , , , , , ,

Püre'nin günlüğü


Merhaba abiler ablalar, teyzeler amcalar:)
Annem sık sık benden bahsettiği için beni tanımakta zorlanmayacağınızı düşünüyorum. Yani aslında düşünemiyorum, çünkü ben kediyim. Ama hissediyorum, siz beni tanıyosunuz. İçgüdülerim beni hiç yanıltmaz çünki:)
Yine de beni tanımayanlar için küçük bi bilgilendirme, benim adım Püre!
Annemle babamın minik patatesi olduğum için adımı özellikle püre koymuşlar. 
Şimdi dana gibiyim o ayrı.


"Hergün ordan burdan bissürü şey anlatıyosun anne, bu kez de benden bahset! o kadar evin bekçiliğini yapıyorum, akşamlarınıza ve boş zamanlarınıza neşe katıyorum, bi zahmet bana da yer ver şu blogda" dedim ve seve seve ikna ettim annemi.
çok seviyo beni, biliyorum. çünkü biraz önce de dediğim gibi, içgüdülerim yanıltmaz beni.
Sabahları odamın kapısını açıp beni hemen kucağına alır ve sevmeye başlar.
Tabi bunda, benim onu görür görmez halıya iki seksen uzanıp, türlü şebeklikler yapıp, "göbüşümü kaşı" moduna girmemin de etkisi büyük:)
Sonra beni sevilmek üzere, hala yatakta horul horul uyumakta olan babamın yanına bırakıp koşa koşa gider yemimi suyumu tazeler, kumumu temizler.


O sırada babam beni sevmeye başlar. Onu daha bi başka seviyorum. Evet ben dişiyim ve cinsiyet ayrımı yapıyorum, napiyim. bu da içgüdülerimden kaynaklanıyo.
onun kucağına yatınca kalkasım gelmiyo, belki o da benim gibi kıllı olduğu için olabilir bilmiyorum:) 
bide ben sanki babama mı benziyorum ne? 


Aslında annemin beni severken çıkardığı garip gurip sesleri de çok seviyorum. Hiç anlamıyorum ne dediğini. 
Bazen "otimbon, tutimbon, butimbon" diyo bana, bazen "çükülatalı kulabiyem" diyo, bazen "külafiye güzelim benim" diyo, o anki ruh haline bağlı.
Ama ben sadece "Püreeee" diye seslendiklerinde anlıyorum.

Sabah onlar işe gittikten sonra "evi süpürüp siliyorum" dememi isterdi annem biliyorum. Ama ben süpürgeden öyle korkuyorumki, değil çıkardığı sesi duymak, annem onu yerinden çıkardığı an kendime evin en ücra yerini bulup, saatlerce orda saklanıyorum. 
Benim de fobim bu, kediyim sonuçta.
Böyle durumlarda tercihim genellikle yatak örtülerinin ya da yorganların altı oluyo. Oralara girince hiç görünmediğimi düşünüyorum her ne kadar dışardan bakınca icudum bi çıkıntı oluştursa da yatağın üstünde.
dipnot: "icut" annemin benim vücudum için kullandığı bi tabir. tombul, sevimli ve tipsiz olduğum için benimki vücut değil icut olabilirmiş olsa olsa:) seviyorum bu kadının böyle abuk subuk takma isimlerini. babama da bissürü isim takmışlığı var:)

Gündüzleri yiyip içip çok afedersiniz kumuma sıçıp uyuyorum. Hayat bana güzel. Arada tırnak bakımı yapıyorum. Sırf benim için oturup annemle babam elleriyle yapmışlar tırmalama tahtamı. Her gün 3-5 defa manikürümü yaparım.


Temizliğimi hiç ihmal etmem, sürekli bi yalanıp yıkanma modundayım. 
Hatta öyleki, tüylerimi ya da patilerimi yalarken uyuyakalırım genelde.

Bide benim biyolojik bi saatim vardır, akşam 18:00
Saat kullanmıyorum ama akşam 6 olduğunu hissediyorum ve koşa koşa koridordaki halının üstünde yerimi alıp, annemle babamın gelmesini beklemeye başlıyorum. Tabi halının yumuşaklığına ve havanın kararmasına dayanamayıp çoğunlukla onlar geldiğinde uyuyo oluyorum -.-
Ama bi bakıma güzel de oluyo bu, çünkü benim o uyuklayan malak halimi çok seviyolar.
Hatta daha içeri girmeden kapının önündeyken duyuyorum seslerini
Annem heycan yapıyo, "hadi kuşum aç çabuk şu kapıyı, kizim içerde bekliyo, kiziiiiiiim yapiyoçuuuuuun, çok özledim ben çeniiii". 
Evet annem bana kızım demiyo, kiziiiim diyo. hatta benimle konuşurken biçok kelimeyi farklı kullanıyo.

Onlar gelince tabi sohbet muhabbet derken nasıl gece olduğunu anlamıyoruz demek isterdim, ama bikere ben zaten konuşamıyorum. 
Gelir gelmez yemeklerini yiyolar ve işleri biter bitmez hemen bitanesi beni kucağına alıp mıncırmaya başlıyo. Tabi onlar yemek yerken ben de yanlarına oturup onları seyrediyorum. Kuru mama dışında hiçbişiyi sevmediğim için, hiç sulanmıyorum yemeklerine. ama yalanım yok arada nutella kaşığının dibini bana yalatıyolar, allahım neden mamalarımda da şeker yok demekten kendimi alamıyorum. şeker bana zararlı olduğu için ayda yılda bir veriyolar bi gıdım:)

En sevdiğim oyun saklambaç. Pusuya yatmakta üstüme yoktur. Kendinden sürmeli gözlerim bir anda kocaman olur, bütün dikkatimi benden saklanan anneme veririm ve koşa koşa atlarım üstüne. Sonra annem herzamanki gibi totoma pıt pıt vurarak sever beni.


En sevdigim yer tabiki de sıcak olan her yer, ama ille de özel bir bölge seçmem gerekirse salondaki ikili koltuk. Kıvrılarak yatmak, akşamları vazgeçilmezimdir:) Bide kaloriferin dibinde renkli bi minderim var, oranın da keyfi bi başka oluyo *.*



En sevdiğim oyuncağım topum. onu çok seviyorum. Hatta yuvarlanabilen herşeyi çok seviyorum ben.
Bide filim var:) ah o filin dili olsa neler söylerdi.. 
onunla yatar onunla kalkarım, canım sıkılınca hortumundan tutup bi odadan öbürüne sürükler, ordan oraya atıp koşar yakalarım. Arkadaşım o benim, hergün kahrımı o çekiyo.



En sevdiğim gün pazar. Genelde annemle babam o gün evde takılırlar, bu da demek oluyorki onlarla çok daha fazla zaman geçirebiliyorum, annemin bacagına totomu yaslayıp uyuyabiliyorum, babamın ayagının dibine gelip "al beni kucağına" hareketimi yapabiliyorum. 

En sevmediğim 2 şey var.
Biri ıslanmak.
Diğeri de arabaya binip bi yerlere gitmek. Çünkü ne zaman arabaya binsem annem beni aşı yapan abilere götürüyo, sevmiyorum orayı. Ev kedisiyim ben, bu ev benim evim tamam mı, götürmeyin beni hiçbi yere.



En sevdiğim dizi How I Met Your Mother. Ne dediklerini anlamıyorum ama annem izlerken çok gülüyo, ben de o sırada kıvrılmış bi şekilde yanında uzanıyo olduğum için dönüp dönüp beni seviyo, öpüyo, mıncırıyo. o yüzden o diziyi seviyorum, Barney'i seviyorum:)
Bide bazen laptopın üstüne çıkıp ilgi çekmeye çalışıyorum, annem arada beni de izlesin diye.

Ev sevmediğim şeylerden biri de boynuma bişi takılması. Kaşındırıyo çok fena, kaşındıkça deliriyorum, boynumu koparıp atasım geliyo. O yüzden arada fotografımı cekmek icin annem süslüyo beni, seviyo o halimi, sonra çıkarıyo hemen *.*


Bide erkek kedilere benzediğim için, yazık annem hep beni süsleme telaşı içinde. Babam papyonu aldığı gibi boynuma takarken, annem "aaa canım hiç öyle olurmu, kız dediğin papyon takmaz, sac bandı takar" diyip hooop papyonu kafamın tepesine koyuveriyo.
Kulaklarım da kendinden yatık olduğu için kafam top gibi oluyo, sanki sevimli de oluyorum böyle ha? :)



Bide bana göre en anlamlı, annemle babama göre en komik hareketlerimden birini söyleyip gidicem.
Sevdiğim bi yemeği yedikten sonra, yada sütümü içtikten sonra, mutlaka patilerimle üstünü kapatmaya çalışırım. hep söylüyorum ya size, ben içgüdülerimle yaşıyorum diye, bu da öyle bişi. 
Zeminin hiçbir önemi yok, ister parke, ister fayans, ister granit. 
yemegimi biraz yedikten sonra patilerimle zemini kazımaya çalışır ve kendimce yemegimin üstünü kapatırım, kimse gelip bulmasın yemesin diye. 

çok tatlıyım biliyorum, beni seven herkesi seviyorum.
Çünkü ben kediyim ve sevilmeye bayılıyorum.

Oldu o zaman, gidip biraz uyuyim ben, arada yine gelip post yaparım beğenirseniz:)
Etiketler: , ,

Teppanyaki Alaturka

Cumartesi günü, çok yakında Ankara Çukurambar'da açılacak olan, Uzakdoğu ve Türk mutfağını birleştirip kaynaştıran Teppanyaki Alaturka'daydık çekirdek ailecek. 
Fashion Fairytale blogunun yazarı Zülal Ateş'e öncelikle bu organizasyona geçen hafta katılamadığımdan dolayı tekrar bir organizasyon ayarlama zahmetine girdiği için teşekkür ediyim unutmadan.  
Sadece biz yoktuk tabi orda :) Bonbon, Buket Poyraz veeeeeee Oburcan da ordaydı w/
Birbirinden sevimli 2 çinli aşçı, sonrasında "yahu onlar ne güzel yemeklerdi öyle, hayır o kadar yememe rağmen hiçbiri hamur gibi oturmadı mideme" diyeceğimiz lezzet abidesi yemeklerle karnımızı doyurdu, sağolsunlar:)

Önce bi neymiş Teppanyaki, ilk defa duyuyorum diyenler için küçük minicik bi açıklama benden size. hani genel kültür olsun, soran olursa ben biliyorum der anlatırsınız:)
 alttan ısıtılan büyük, paslanmaz demir bir sac yani teppan üzerinde ve yaki şeklinde pişiriliyor yemekler. 
sacta "cızzzzz" diye sesler çıkararak pişen yemekler düşünün, işte öyle bişi ^.^


Masa görünümü bu şekilde olup, yemeğiniz pişerken seyredebilmekte, hatta "ayy çok koktu burnuma, göz hakkı biraz alayım" derseniz de direk teppana ekmeğinizi banıp yiyebilmektesiniz. ben çok istedim özellikle soğanlar pişerken banmayı ama arkadaşlara ayıp olmasın, yazık Erman'ı utandırmiyim diye adam gibi oturdum yerimde:)


İlk olarak çorbayla başladık. 
Adı "acılı-ekşili çorba" olmasına rağmen, içinde nerdeyse sebze namına herşeyin bulunduğu, bide üstüne kırmızı etli, acılı olması sebebiyle "duyan gelmiş çorbası" olarak benim tarafımdan değiştirilmiştir:)



Yukarda gördüğünüz o muhteşem kıymalı beğendili ve de yoğurtlu şey bildigimiz Ali Nazik, ama ben adını "Çinli Ali" koydum.
Burdan yetkililere sesleniyorum, menüyü elden geçirmenizde fayda var:))
Aşçımız 5 dakkada kıymayı kavurdu! beğendiyle kaynaştırdı ve yoğurtla soslayıp bize servis yaptı. 
O değil de çinli ablanın yanaklarını sıkmamak için zor tuttum kendimi, hep mi güler bi insan yaa! bütün personel böyleydi.. 
insanın sürekli sipariş veresi, sürekli bişiler yiyesi geliyo öyle olunca:D




İşte uzakdoğu mutfağından getirilmiş ve mutlaka tatmanız gereken bi lezzet.
Sebzeli yumurtalı pilav!
"Iyyyyk ne yumurtası" dediginizi duyuyorum, benden kaçmaz.. Ben de öyle dedim önce, "hadi içinde sebzesiyle yenir de o yumurta hiç oldu mu şimdi abla" diye.
Yerken yumurtanın tadını hiç almayacagınız ama lezzeti her yerine bulaşmış bir pilav düşünün, tek başına bir ana yemek olarak düşünülebilir. 
Bayıla bayıla kasenin dibini görene kadar yedim, pişman değilim.


Deniz ürünleri diyince hamsi ve barbundan başkasını tanımadığımdan olsa gerek, bu ahtapotlu bilmem ne salatasını pek sevmedim. Ama benim dışımda herkes "ımmmmm, ooowww" gibi sesler eşliğinde yedi afiyetle, sanırım sorun bendeydi:)


Ne yiyip içtiğimizi sırasıyla yazmadığım için kafanız karışmasın,
"bunlar ne yemiş böyle yaa, çorba gibi karıştırmışlar herşeyi" diye düşünmeyin yani.
karışık koydum fotoğrafları:)

Mesela yukarda gördüğünüz şey, çinlilerin kendine özgü incecik hamurla yaptıkları yufkaya sarılmış adana kebap. 
Kebapın memleketlerinde de yedim, ama bu kadar lezzetli bir etle yapılmış adana hiç yememiştim. Amma abarttın sen de demeyin, valla öyle bak! çünkü koyun etiyle degil, dana-kuzu karışık yapıyolarmış, lezzeti sırrında saklıymış ;)



Minikkuş gururla sunar... İşte karşınızda Beef Roll!
İncecik bifteğin soğan ve havuçla kavuştuğu unutulamaz bir tat..
Çok reklam sloganı gibi oldu :) benim bu menüde en sevdiğim parça olduğu için, kendisinden saatlerce bahsedebilirim.
Baş aşçıya da sordum aslında, ben şimdi bu yemeği anlatıcam, fotoğraflıycam. iyi güzel ama tadını, kokusunu nası anlatıcam, bu buram buram kokan soğanı izleyicilerime nasıl hissettiricem dedim, cevap bulamadık..
4 boyutlu fotograf makinesi yapılmasını istiyorum arkadaş!
Ama teknoloji o seviyeye gelene kadar yapmanız gereken tek şey Çukurambar'a gelip, bu lezzeti yerinde tatmak ve sonrasında teşekkür için beni aramak:)
Etin 5 dakikada nasıl bu kadar hızlı piştiği ve pamuk gibi olduğu konusunda biçok rivayet var, ama işin aslı hala sır gibi saklı. bilmiyoruz nası oluyo. çinli ablayı o kadar izledim, bütün el hareketlerini takip ettim bi ara, ama yok, sırrını çözemedim..



Ve işte fiyakalı kapanış diye buna derim ben.
Alevler içinde kızaran dondurma ve onun altında teppanla özdeşleşene kadar kızarmış ananas..


Aaaa pardon yaaa, esas kapanışı tarçınlı elma çayıyla yaptık.
Herşeyin sunumu ayrı bi güzeldi.
özellikle çayı içinde tutan şimşir görünümlü bu idüğe bayıldım, her ne kadar meyve çayıyla pek aram olmasa da sırf onun için içebilirim, o seviye:)
Misler gibi çayla içimizi ısıttıktan sonra hadi biraz da şöyle etrafı kolaçan edelim diyip taktım kocamı koluma, gezmeye başladık:)






"Özel toplantılarımı yapabileceğim sessiz sakin, yemekleri de bir o kadar lezzetli bir restorana ihtiyacım var" diyen yöneticiler için de özel odalar düşünülmüş. Özellikle şehir dışından gelip de restoran bulamayanlar için şahane bir alternatif bence.

Ankara'nın tam da ihtiyacı olan bir yerdi burası. Hakkını da vermişler.
Bu güzel ortamı bizlerle de paylaştıkları için teşekkür ediyorum güler yüzlü yetkili kişilere:)


Unutmadan, bu da bizim o günkü ekip:)

Şimdi sizi Erman kuşumun Teppanyaki için hazırladığı klip ile başbaşa bırakarak çayımı içmeye gidiyorum, oldu görüşürüz:)


http://vimeo.com/32714311



Etiketler: , , , ,

Öyle bir geçer zamanki..




Bazen böyle aklıma acaip komik bişi geliyo, ya da bunu mutlaka paylaşmalıyım, herkes duymalı dediğim bişi oluyo, ama yazmıyorum bi kenara..
Herzaman için anlatacak tonla şeyim oluyoken, post yazmak için bilgisayar başına oturunca niyeyse "hımmm acaba ne yazsamki" ruh halinin içinde buluyorum kendimi. Ulan oturup o gün aklına gelen o şeyi yazsan bi kenara, şıp diye dökülüvercek satırlar peşpeşe.
Artık böyle yapıcam, tıpkı şu an bunları da not alıyor olmam gibi.




Hani mesela, benim yok ama olanlardan biliyorum, bebişler küçükken saçma sapan bi ton ses çıkarır, her duyduğunuzda gülmekten ciğerleriniz parçalanır da, 2 ay sonra o saçma kelimeyi hatırlamazsınız ya,
hani o portakala "gorgodal" diyen çocuk artık "porkotal" demeye başladığında bir adım daha portakala yaklaştığını ve yakında tamamen portakal diyceğini bilirsiniz ya.
ama bunu not almamışsınızdır, ya da bi videosunu bile çekmemişsinizdir ilerde izlenmek üzere.


öyle bir geçer zamanki
hepsini unutursunuz da keşke kaydedeydim dersiniz.
burdan da olayı konu başlığıma bağladığıma göre alnımın akıyla devam edebilirim yazıma:)







mesela benim annemde öyle bir hafıza vardırki! 
yani şöyle söyliyim size, yıllardır komşu olduğumuz X abla gelip anneme sorardı: "ya ben hangi gün hamile kalmıştım" diye. bu arada üzerinden 20 yıl geçmiş ve annemden nokta atışı istiyo bu ablamız:)
annem hemen tak tak tak hesap yapardı kafasında.
ımm Asiye 25 haziranda dogduguna göre, senin oğlan da ondan 1 yaş küçük, biz o zaman bilmem nerde oturuyoduk da sen bize gelmiştin üstünde sarı elbiseyle, hah tamam 18 Mayıs.. 
öööööh yani, bütün detayına kadar hatırlanmazki a benim dünyalar pamuğu annecim.
senin yüzünden bu fil hafızası bize de bulaştı,
hayır bişi değil en olmadık yerlerde "sen bana taaaa bilmem ne zaman şunu demiştin, hatta üstünde de şu kıyafetin vardı" gibisinden kavgaya sebebiyet veren cümleler kurarken buluyorum kendimi.
yada kardeşimin ilkokuldaki arkadaşlarını bile ad-soyad şeklinde hatırlıyorum.



zaten ne kadar saçma şey varsa bende var.
allahtan sigaram kumarım yok çok şükür:)






şu sıralar özellikle karşıma çok sık çıktığı için söylüyorum size,
çok güldüğünüz bişi olunca bunu mutlaka not alın, tamam belki sonradan okuyunca bi halta benzemiycek, "aaahaaha ne gülmüştük ama şimdi hiç komik gelmedi lan" diyceksiniz belki.
ama en azından sizi o zamanlara götürcek ve muhtemelen de bütün detaylarıyla hatırlıycaksınız o olayı.
yada bi çocuğunuz varsa ve saçmalama dönemindeyse (gerçi hiç bir zaman o saçmalama dönemi bitmiyo, o da ayrı bi konu), gak guk gibi çıkardığı sesleri kaydedin ya da not alın bak!
ben şanslıyımki video kaydım bile olmamasına ragmen küçükken neye ne söylediğimi biliyorum annem ve hafızası sayesinde.


çok komiktir, hatta komikliğinin taaa bebekliğinden geldiğine emin olduğum kardeşim,
çikolataya "dedete" dermiş, espri değil ciddi anlamda.
"baba bana dedete al" diye sipariş verirmiş.
bilmeyenler için dedete yani DDT: böcek öldürücü zehir.
"baba bana hacı al" dermiş.
burdaki hacı=sakız
ama şimdi biz hala sakıza hacı diyoruz o günlerin anısına:)






ay bide kıyamam, bişey yapıp 30 saniye sonra hatırlayamayanlar oluyo, onlara da saygım sonsuz tabiki:)
hatta bitane canım arkadaşım var, böyle nezaman hatırlamakla hafızayla ilgili bişi olsa hep o gelir aklıma. o anladı kendini şu an itibariyle.
bi kek yap da yiyek hacı:)

şimdi soruyorum, 
bizim gibi piskopat seviyede hafıza oyunları oynayıp "taaa bilmem kaç yılında ayın bilmem kaçında nerdeydik" gibi soruların cevaplarını bulmaya çalışıp eğlenen insanlar,
gecenin bi yarısı gözüne uyku girmemiş ve merak içinde bir ruh haliyle kardeşini arayıp: "yaa bizim ilkokul 3te yan sınıftaki o kıvırcık kafalı çocuğun soyadı neydi" gibi cevabını bulmadan uyutmayan soruları seven insanlar,
hadi anlatın da dinleyelim sizin de var mı böyle manyaklıklarınız? :)





dipnot: o yukarda gördüğünüz şirin mi şirin pötikareli şey var ya, hani clutch da diyoruz kendisine. dün akşam ellerimle diktim onu, bebeyim o benim:)
ellerime sağlık diimi *.*
Etiketler: , , , , , , ,
 
Webdeyakala | İletişim | Sitemap
Destek : Film izle | İletişim | Sitemap Telif Hakkı © 2013. film izle online film izle - Tüm Hakkları Saklıdır.. Sitemizde yer alan tüm videolar, kaynak kodları ile video paylaşım sitelerinden alınmaktadır. Telif hakları sorumluluğu bu sitelere aittir videoların hiç biri sunucularımızda yüklü değildir. Hak sahiplerinin iletişim adresimizden talep etmesi halinde UYAR-KALDIR yöntemi işletilerek, istenen içerik iki iş günü içerisinde siteden kaldırılır.