3 Eylül 2012 Pazartesi

Mimler gelmiş mimler..


En sevdiğin renk: Her ne kadar dolabımdaki çoğunluğun sesi pembe olsa da ben griciyim. Ulan otuzuna geldin hala pembeydi sarıydı, bırak bu renkleri demesinler diye filan da seçmişliğim yok griyi. Her ortama uyar çünkü o. Arada kalmıştır. Siyah olamamış, beyaz desen hiç değil. Biraz pembe katarsın ruhuna renk gelir, biraz maviyle alır götürür seni taa denizlere, istersen azcık bordoya kayarsın, ordan siyaha saparsın falan. Gri iyidir yaaa uzatmaya gerek yok, anlattırmayın şimdi bana iki saat.


En sevdiğin hayvan: Hayatımı Püre'den önce ve Püre'den sonra olmak üzere ikiye böldüğümü göz önünde bulunduracak olursak, püreden önce hiçbir hayvanı sevmiyodum diyebiliriz. Sadece bi balığım vardı, Hüsniye. Sarı yem kutusunu gördümü fanusta çıldırmışcasına taklalar atmaya başlar, baloncuklar yapardı. Çok sohbetli değildi ama ofiste zamanın su gibi akıp geçmesi için güzel ve turuncu bi sebepti. Ama işte vadesi dolan her canlı gibi onla da yollarımızı ayırdık..
Peki kedilerden nefret eden, taaa çocukluk zamanında arkadaşlarıyla cami avlularına kaçak girip ordaki kedileri çomakla dürtmeye çalışırken kedinin gazabına uğrayan bu kuş nasıl oldu da birden panter emele döndü dersiniz. Sizin de etrafınızda bütün çocukluğunu kedilerle yatıp kalkarak geçiren arkadaşlarınız olursa ve her sabah bi fasıl kedisinden bahseder, şöyle tatlı böyle hisi, allahım çok uysal filan derse, senin de hali hazırda içindeki elmayrayı doyurmak için bi arayışın varsa, gerisi teferruattır.
Kedi nankördür diyen arkadaşı bulsak, bi onla tanışsak, o konuyu da açığa kavuşturup kafasındaki soru işaretlerini bir bir çözsek güzel olurdu.
Bide uğur böceğini sevmeyen, onu elinin üstünde gezdirip "uç uç" demeyen yoktur diye düşünüyorum zaten. 


Uğurlu sayın nedir? Bi bakmışsın 4, bi bakmışsın 23. Ruh halime ve izin tarihime göre değişebiliyo rakamlar. Bazen 17 bile olabiliyo, düşün yani. Tamamen sorulan zamana bağlı. Mesela şu an 5. Haftanın beşinci günü çarşamba olduğu için çarşamba günlerini ayrı bi sevmem gibi bişey. Ha bu arada benim için hafta cumartesiden başlar, onu söylememe gerek yok sanırım.

En sevdiğin içecek: Ben çilekli su diyim, siz de anlayın. Yada çok zorlamayıp şöyle özetliyim. Annemin elleriyle seçtiği taze çilekleri kaynatıp, bi takım annesel formüllerden geçirip hazırladığı bi iksir. Onu içen ömür boyu mutlu oluyo. Çilek kadar pembe oluyo hayatı 


Facebook mu twitter mı? Bu soruları şu an evden cevaplıyo olsaydım, özellikle bu sorunun cevabını Erman'dan duymak isterdim:) hayat paylaşınca güzel felsefesini henüz özümseyememiş tipik bir türk erkeği olarak "bik bik bik elinden düşürmüyosun şu telefonu, illa herşeyi paylaşman mı gerek" şeklinde başlayan çemkirmelerine, bana çaktırmadan telefondan instagramı silmelerini ekleyin. Sonra her tivit attığımda sarfettiği kelime sayısıyla çarpın. Kaç buldunuz? :)
Twittercıyım ben. Hatta twitter üstünden bütün güncellemelerim otomatik olarak facebooka da düşer ve listesinde olduğum arkadaşlarımın duvarlarında adeta bir sapık gibi heryeri işgal ederim:)


Tutkunuz? Burçlara hiiiç inanmam ama yengeç olmanın bütün gereklerini yerine getiren bir insan olduğumu göz önünde bulundurursak, denizi çok sevdiğimi belirtmeme gerek yoktur heralde! Bence bütün mevsimler yaz olsun, hep denize girebilelim. Bide Melih Gökçek Ankara'ya deniz yapsın :P 
Bu arada deniz dediysem öyle içerden sanki beni yiycekmiş gibi kollarını yukarı doğru uzatmış yosunlu kayalıklı denizden bahsetmiyorum. Şöyle pırıl pırıl bi kumsal olabilir, efendime söyliyim minik çakıl taşları olan temiz bir koy olabilir. O tarz şeyler.

  

Hediye almayı mı vermeyi mi seversin? Şimdi bu çok kritik bi soru. Hediyeyi aldığın kişiye göre değişir cevabı. Zevkine ve yaratıcılığına çok güvendiğin biriyse, ondan gani gani gelsin hediye. Hiç hayır demem, hatta teşvik ederim:) Ama o kadar da aç gözlü değiliz sonuçta, hediye vermekten de keyif alırım. Özellikle de henüz bir yaş grubuna bile girmemiş, hayattan hiçbir amacı beklentisi olmayan, annesinin memesinden başka hiçbir şeyi tanımayan insan parçalarına hediye almak en büyük zevkimdir. 
Ama mümkünse erkeklere hediye almaktan sorumlu, bizi bu külfetten kurtaracak, saat cüzdan gömlek parfüm dörtleminden çıkaracak gönüllü yönetici pozisyonları açılsın, onlara daha fazla istihdam sağlansın. Onlarki zor günlerimizde bize yaratıcılık fısfıslayacak, koskoca mağazanın içinde kıç kadar yer kaplayan erkek reyonu sınırlarından bizi çıkarıp ufkumuzu genişleteceklerdir.
Özetle hediyenin iyisi kötüsü olmaz, almak da vermek de güzeldir, sevilirdir.


En sevdiğin gün: Pazarı sevmeyiz pazartesiden ötürü, cumayı severiz cumartesiden ötürü mantığıyla yola çıkarak cuma ve cumartesiyi çok sevdiğimi, pazara karşı hep bi mesafeli olduğumu belli etsem de, içimde gizlenemez bir çarşamba tutkum vardır benim. Çarşamba günleri benim için sarıdır, ferahtır. Zamanında Avrupa yakasının da çarşamba günü olmasının bu kültürün yerleşmesinde payı büyük olabilir. Bir Burhan Altıntop kolay yetişmiyo sonuçta arkadaşlar.
Ama ben ne dersem diyim, cumartesi kendini biliyo;)


En sevdiğin çiçek: Çiçek konusunda nekadar beceriksiz ve duyarsız olduğumu bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum. Bilmeyenler şurdan kabaca beni tanıyabilir. Benim için çiçek, komşunun balkonunda, damadın ceketinde, gelinin buketinde, bide kahvaltı sofrasında güzeldir. Ama ille de bi çiçek adı vermem gerekiyosa, tam olarak çiçek olduğunu düşünmemekle beraber, zaman zaman dibini koparıp balını hüplettiğimiz ve buram buram kokusundan mahallecek yararlandığımız Hanımelini örnek verebilirim. O nasıl güzel bişeydir yaaa.


Görüyo musun yine gelmişiz bir mimin daha sonuna. Nekadar kararsız, dengesiz, karışık bi insan olduğumu herkes anladıysa şimdilik gidiyorum ben. 
Yine görüşelim ama, bu aralar çok açıyoruz arayı, olmuyo öyle.

Örgü elbise: Zara
Gözlük: Marc By Marc Jacobs
Mekan: Fethiye 12 Adalar
Mim sahibi: çıtır anne lulucum 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder