2 Nisan 2012 Pazartesi

Marttan elimizde kalanlar.










Sabah işe git akşam eve dön rutininden sıkıldım. Bişey yapmalı ama ne? Ben bilmiyorum, bildiklerimi de yapamıyorum. Alıp başımı karayiplere gitmek gibi çok ufak tefek detaylar aslında.

Püre mart ayı boyunca iki kez azdı. Sabah evden çıkarken takla atan saklambaç oynayan bi kız çocuğu bırakıp akşamına kadın olarak buldum. Tabi esas sorun bu değil, benimle normal geçinirken Erman'ı gördüğü an totosunu havaya kaldırıp sesini en yüksek desibelde tutmak suretiyle evin içinde bas bas bağırarak dolanması. Hani biri kuyruğuna basmış da "çek lan ayağını üstümdeeeen" der gibi bi haykırış yada "söndüremiyoruuuuuum" tadında bi iç geçiriş de olabilir. Nasıl derseniz.

3 günde 2 kilo verdim, sonra 2 günde 1 kilo aldım. "Tartı bi doğru tartsa bi yanlış tartardı, yani onla da anlaşamazdın" diyo ya hani kayahan abimiz bizimkisi bir aşk hikayesinde, aynı o hesap. Anlaşamıyoruz ama şiddetle geçiniyoruz.

Ütü masamda daimi olarak bekleyen 3 gömlek, 2 pantolon hala orda duruyo buruşuk bir şekilde. Her çamaşırları topladığımda üstüne yenileri yığılıyo, sonra onlar ütüleniyo ve sıra bu bizimkilere geldiğinde ben yine bezmiş oluyorum hayattan.

Samsun'a gittim ve bir güne neler sıkıştırabileceğime ben bile şaşırdım.

Spor yaptım ama hala sıkılaşmadım. Bekliyorum sabırla ve en mayalı hamur halimle.

Yıllardır giymediğim elbisemin yakasını kestim ve kendime yaka yaptım, şu an üstümde. Ama yakama bakan adamların konuyla alakalı en ufak bir fikri yok ona da eminim. Sonuçta açık bi gerdanda (bu gerdan kelimesini kullanınca aklıma halamın üç kadına gerdan çıkarılabilecek tokluktaki gerdanı geliyo) duran düdük gibi bi yaka. "E hani bunun devamı nerde, bi eksik var gibi?" dercesine bakan gözler görüyorum çifter çifter.


Kızkardeşimi görmeyeli tam 3 ay oldu bugün. Bu konuyu ucu açık bırakıyorum, dönüp dönüp bişeyler ekleyebilirim buraya.

Gardrop detoksundan hala korkuyorum. Kışlıklar bana bakıyo, ben yazlıklara. Baharlıklar desen zaten arada sıkışmış kalmış kimsenin haberi yok onlardan.

Giymediğim jeanlerimi yırtıyorum kesiyorum ve giyilebilir hale getiriyorum. Şimdi babam okusa bu yazımı kesin dalga geçerdi. Bi insan neden yırtık bişeyi özellikle alıp giyerki, hatta o da yetmez elindeki sağlamı yırtarki.

Çorapsız ayaklarda su toplama sezonunu geçen gün açtım.

Evdeki oturma grubundan soğuyalı nerdeyse 2 sene olmuş (evlendikten 1 ay sonrasına tekabül ediyo).

Toz almaktan hala nefret ediyorum. O noktada değişen bişi olmamış bu ay da.

Ayda bir diye kendimize sınır koyduğumuz İkea'da köfte yeme görevini de layıkıyla yerine getirmişiz çok şükür. Kardeşim de bayılırdı o isveç köftelerine. Bak mesela istediğim zaman konuyu hoop diye ona bağlayabiliyorum.

Yıl olmuş 2012, ben hala karanlık koridorda arkama bakmadan yürüyemiyorum. Hep o Woman in black yüzünden. Hayır işin salak yanı da gerilim filmlerini çok seviyorum.

Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye. Nerem doğruki demiş. Bunun mart ayıyla bi alakası yok, genel kültür olsun diye. Bak mesela bide şu var: kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan. Bu lafı uyduran teyzeyle "üzüm üzüme baka baka kararır" diyen teyze kesin elti. Birbirlerine kocalarından dert yanarken uydurmuşlar.
Hergün aynı suratı göre göre resmen aynısı oldum dercesine bi serzeniş var orda, siz görmüyosunuz ;)

Yedik içtik gözden düştük. Yine herzamanki saatte, herzamanki yerimizde görüşelim.


Kazak&Kemer: Bershka / Kaban: H&M / Jean: Levis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder