Tutturmuşum illa Eyfel'i görücem iki haliyle de diye. Bi gece görüşü, bide gündüz yakından duruşu.
Tabiki düştük yollara. Git git bitmez. Ama neden bitmez bi sorun?
Adım başı gördüğü her otun püsürün önünde fotoğraf çektirmek isteyen bi minikkuş olursa yanınızda, o yolculuk bitmediği gibi çileye dönebilir sizin için. Ama yanınızda fotoğraf çekmekten hoşlanan bir Erman bulundurursanız ve o minikkuş da zaten sizseniz o zaman çok keyifli geçebilir işte:)
"Eyfel uzaktan iyidir, yakından bakınca bi halta benzemez, abartıdan ibarettir" diyenlerin alnını karışlamak için dibine kadar gittim, gördüm. Yaklaştıkça güzelleşen ve takdir edilesi ihtişama sahip, evet demir yığını gibi görünse de inanılmaz emek harikası bi eser bence.
Denedim, hakkaten sağlam yapmışlar.
Buraya kadar gelmişken bi zıplamadan gitmek olmazdı. Gerçi ne zıpladım hopladım da siz sadece birini görüyosunuz çok şanslısınız :P
Bakın gece de ne şahane görünüyo..
O değil de çok içerlediğim bişi oldu o akşam. Biz sümküre sümküre eyfeli duman almış naralarıyla yağmurdan paçoza dönmüş parkın içinden yürürken tam o sırada parkın yanındaki o sanat eseri görünümlü evimsi şatonun içinde bi hanım ablamız eyfele nazır koşu bandında sporunu icra ediyodu. Perde kavramı pek olmadıgı için bu zat-ı muhteremlerde, evin bütün dekorasyonunu tüm alıcılarımı kullanarak ezberledim adeta! muhteşemden de şahane bi evdi hem içi hem dışı.
Korku filmlerini aratmayacak cinsten bir kilise görüntüsü. Tam da "aaaa ne güzelmiş hadi fotoğrafını çekelim" dediğimiz sırada çalmaya başlayan çanlar.. Etrafta bir insan evladının olmayışı ve gecenin bir körü olması da cabası!
Paris'e gidecek olanlara iki çift sözüm var, özellikle de alışveriş amaçlı gidecek olanlar buraya baksın bi. Disneyland'e giden RER hattına biniyosunuz ve sondan 2. durakta yani La Vallee'de iniyosunuz ve Paris'in en büyük ikinci outlet merkezini geziyosunuz. Dünyaca ünlü biçok markanın ürünlerini hatrı sayılır indirimlerle alıp keyiften dört köşe ayrılıyosunuz mekandan.
Tek katlı evlerden oluşan açık hava alışveriş merkezi oldugunu da söyleyeyim de sonra "vay efendim AVM dedigin kapalı olur, ona güvenerek t-shirtle gelmiştim ben" durumları olmasın.
Bu burberry trenchcoat'u çok beğendim ama bedeni biraz küçük geldi!
o kadar sevimliydiki bütün parçalar.. Solumda duran elbiseyi de görüyosunuz diimi ^.^ yoksa sadece ben mi görüyorum?
Her yerde bir "soldes"tir gidiyo buralarda. Paris'te 11 Ocak-15 Şubat tarihleri indirimin dibine vurduğu dönem oluyo. Her yer, herşey indirime giriyo. Ben de zaten bunu fırsat bilip özellikle ocak ayını tercih etmiştim.
Ama gel görki unuttuğum küçük bir detay vardı, buranın para birimi TL değil Euro!
Yani eline aldığın her ürünü 2,5la çarpıyosun, gerçekler de yüzüne çarpıyo böylece:)
Aaaa louis vuitton'da indirim varmış diye yaklaşıyosun mesela. Önce dur bi düşün diimi ne kadar inebilirki diye!
aaaa kemerler 1200€'dan sadece 600€'ya inmiş diye sevinmeye çalışıyosun ve ok bye diye terk ediyosun olay mahallini.
Ha bide Paris'in ara sokakları var mesela. Minik minik butikler var, ara ara vintage butikler var ki mutlaka gidip görmeli, almasanız bile bakmalı ve 70li 80li yıllara gitmelisiniz:) Fiyatlar da çok makul;)
Evet ne diyodum, size daha önce de söylediğim gibi, yemek fotoğrafı çekimi konusunda hala unutkan ve aceleciyim:)
Sunumu her ne kadar çorbaya dönmüş gibi dursa da, şiddetle tavsiye edeceğim bi yemek olduğu için paylaşmam gerekiyodu sizinle!
Herkes yabancı bi memlekete gidince önce bi ne yiycem derdine düşer.
Ama artık öyle bir probleminiz olmayacak:) Çok pis reklam yapıyorum da kıymetimi bilen yok:)
La Vallee Village yanındaki AVM'nin içinde Mezzo Pasta'yı buluyosunuz. Bardakta mısır misali adamlar kutuda makarna satıyo. Ama ne makarna! Özellikle parmesan soslu tavuklu veya napoliten deneyin. Lütfen!!
Gezdiniz gezdiniz yoruldunuz ve o sırada makarnaları erittiniz tabi. Midenizin tekrar kazınmaya başlamasından tam olarak yarım saat önce, yine aynı AVM'nin içinde bitane nutellalı gofret istiyosunuz yukardaki gibi. Hem iki kişi kafi miktarda tatlı ihtiyacını görmüş oluyo, hem de 10 kaplan gücünde alışverişe devam edebiliyosunuz ;)
Buda trende gördüğümüz yaratıcı bi sticker çalışması:)
Louvre müzesini gezdiğimiz gün dolgu topuk da olsa topuklu bi bot seçtiğim için otele dönüp hemen sevgili botlarını giyen ve adeta iş kıyafeti haline gelen taytını üstüne geçiren ben Seine nehrindeyim, yani kenarında:)
Tekne turu yapacaktık ama hava koşulları pek de elverişli olmadığı için kenarında takılmayı tercih ettik biz.
Bakın görüyosunuz yazın güzel havalarda gidin diye neden bi tarafımı yırttığımı. Herşey güzel havada güzel çünkü.
Her yerden sanat, her yerden tasarım harikası eserler fışkıran bi şehir burası. ve bu gördüğünüz ağaç da tamamen pet şişelerden yapılmış!
Champs Elysees'nin büyük bir kısmını kaplayan LV binası:) özel ilgiyi hak ediyo ama şimdi allah var;)
Karşılıklı iki geniş ötesi kaldırımlı bi cadde düşünün. Ortadan da trafik aksın o sırada. Hah işte tam orası Champs Elysees oluyo;)
Haagen Dazs delisi bünyemin brownili dondurmaya ihtiyacı vardı ve başka çarem yoktu ♥
Bu arada sadece burası için söylemiyorum, hiç çekinmeden bütün dondurmacılarda durup ve hepsinde kocaman külahlara top top dondurmaları doldurtup afiyetle yiyebilirsiniz, zira hepsi birbirinden lezzetli.
Bence burda bi duralım. Çok fazla fotoğraf oldu. Çok yoruldunuz biliyorum. Biraz mola verelim.
Önce bi kahvaltı yapıp, tabi kahvaltı derken fransızlar gibi kruvasan ve kahve ikilisi değil, dolu dolu omlet, patates kızartması ve çay eşliğinde bi kahvaltı tabikisi de:)
Tamam şimdi yeşil yandı tura devam edebiliriz.
Derken bi bakmışım Lafayette'teyiz. Her yer vıcık vıcık insan dolu, sanırsın mahşer yeri. Herkes deli danalar gibi alışveriş yapıyo. Büyük bir çoğunluğunu ünlü markaların işgal ettiği, dükkan dükkan değil de ortaya karışık markaların yayıldığı bi AVM düşünün. Bir kat komple aksesuar, iki kat giyim, bir kat bebeler için falan derken oldu mu sana dev gibi bir AVM. Ama sarayı bozup da alışveriş merkezi yapmışlar gibi bi mimari. Seyretmek için bile gidilir.
Şu ayakkabılarda,
eteğini çekiştirdiğim şu elbisede ve yanındaki diğer tüm renkli elbiselerde kalbimden birer parça bıraktım ben.
Ayakkabı alası olmayan adama bile ayakkabı aldırır bu deneme koltukları.
ve yine sokaklarda caddelerde fink atmaya devam:)Benim Paris'te hem yeme-içme, hem gezme alışveriş yapma, hem de mimari açıdan en beğendiğim bölge yada bana öyle gelmiş de olabilir, Rivoli oldu.
her yer böyle dede arabalarla dolu, gidip sevmişliğim bile var bazılarını park halindeyken:) herşeyin küçüğü seviliyo işte ^.^Kürklü parizyen teyzeleri de unutmamak lazım. Kimse süsünden taviz vermiyo burda. Ona göre.
Anladığım kadarıyla orda bi ben dilsiz uşak misali ne bulduysam üstüme geçirip dolaşıyodum.
Christmas etkisi hala sürüyodu dışarda..
Rivoli'de şahane bir vitrin! önce "aaaa dikiş makinesi cenneti, hadi içeri girelim. belki güzel bi makine alırız bana, sonra da havaalanında gümrükte bırakmak zorunda kalırız" düşüncesiyle bi girdik ki içerisi kıyafet çanta dolu.
Vitrin silme dikiş makinesi, singer'inden berlin'ine:) müşteriyi nasıl çekeceğini biliyo işte hınzır satıcı.
Resmen sabahlamışız da sabaha karşı eve dönüyo gibi olmuşuz.
Çok yorulmuşuz, ayaklar bitik, başımız dönüyo ve herşey yukardaki gibi flu..
Sıkıştırılmış bir Paris postuyla sözlerimi burda bitiriyorum.
Hala nereye gidiyim, ne yiyip içiyim gibi soruları olan varsa ben daha ne diyim:)
şaka yaa şaka hemen sinirlenmeyin, siz sorun ben cevaplarım seve seve ^.^