4 Kasım 2011 Cuma

Çok yaşa torunlarını okşa:)


Günlerden dün.
Bugün, yani aslında dün, birden bire bastıran yağmurun altında sıçana dönme ve bi yandan da her an yağacak olan karın soğuğundan donma günü.
Sabah evden çıkarken sıcak mı soğuk mu olacağına karar verememiş hava durumuna ayak uydurmak münasebetiyle şort giyilmiş, ama altına kalın çoraplar çekilmiş.
gömlek giyilmiş ama donma tehlikesine karşı kürk yelek giyilmiş.
Açık renk ayakkabı giyilmiş, ama yine de çizme olması tercih edilmiş.
Tabi burda soğuklardan beyni donan minikkuş, çizmelerinin süet olduğunu ve ıslanırsa paçavraya döneceğini hiiiç hesaba katmamış, kıyamam ben ona!:)
Böyle mişli geçmiş zamanda konuşunca cümleleri nasıl devam ettireceğimi kestiremiyorum ve izninizle normale dönmek istiyorum.


bu da benim normal halim.
"aman blogu boşlamiyim" diye yağmurlu havada fotoğraf çekmeye kalkışırsan, montunu makine ıslanmasın diye feda etmek zorunda kalabilir,
"aslında şu an gömleğimle hiç üşümüyorumki, sadece biraz uyuştum o kadar, valla" diye kendinizi avutmak ve
bi yandan da yaprakların altında gizlenmiş çamurlara bata çıka poz vermeye çalışırken çizmelerin renk değiştirdiğini görerek metin olmaya çalışmak zorunda kalabilirsiniz.
dipnot: uzun cümle kurmayı seviyorum, sık sık da yapıyorum bunu evet:)


Şimdi yine müsadenizle yeleğimin hikayesine geçmek ve onun hakkındaki hissiyatlarımdan biraz bahsetmek isterim.
H&M'in açılış haftasında kardeşimle yaptığımız kısa bir gezinti sırasında edindim onu.
Üstelik de çocuk reyonunda:) Seviyorum böyle çocuk reyonlarında gezip sonra da "14yaş" kıyafeti alıp çıkmayı.
O gün ben yelek aldım, kardeşim de kaz ayağı desenli şükela bir trenchcoat aldı.
Tamam evet belki 14 değilim ama ruhum genç.
Yanyana iki tane 14üm ben de nolmuş :)


Bu aralar bi unutkanımki, tam bişiyi yapacakken bile o şeyi unutabiliyorum, "bi dakka yaa ben napıyodumki??" seviyesindeyim.
Aslında bunun yanyana gelen iki tane 14 ile bi ilişkisi olabilir sanki?!?
Ne diyodum, yeleğim.
O kadar yumuşak, o kadar puf ve rengi o kadar güzelki, dolabımı her açtığımda onu görünce Püre'yi görmüş gibi oluyorum.
Sanki kızımın dökülen tüylerini kullanarak yapmış birileri. Sonra da bigün, tesadüfen kabinin birine kıyafet denemek için girdiğimde görebileyim diye benden önce kabine girip bunu askıya asmış gibi.
Evet kesin öyle.
Kabine girdiğimde önce bi "anaaaaa aynı da benim tısıııııım" sesleri, hemen akabinde de "ohaaaaa tam da bana göreymiş, yani 14 yaş içinmiş" nidaları yükseldi bay ve bayan reyonlarına doğru yankılanarak.. :))




Madem konu öyle yada böyle "yaş" mevzuuna geliyo, o zaman tam da bununla alakalı bişi anlatıyım size ve kapanışı yapalım akabinde:)
Postun başlığı da ordan geliyo zaten,
"çok yaşa torunlarını okşa" derler bizim orda, ne alaka bilmiyorum ama paylaşmak istedim :)

Dün akşam "In Time" isimli bir film izledik sinemada.
Tabi önce "paranormal activity" izliycez diye gidip, amaaaaan onu evde de izleriz diye vazgeçip yine başka filme gittik:)
Ama bu film hakkaten etkisinden uzun süre çıkamayacağınız cinsten.
Yani sizi içinde bulunduğunuz dünyadan alıyo,
herkesin 25 yaşına kadar normal yaşadığı, 
25'ini doldurduğu günden itibaren fiziksel olarak hiç yaşlanmadığı bir dünyanın ortasına bırakıyo.
İnsanlar 25 yaşını doldurduğu gün, kolundaki dijital sayacı çalışmaya başlıyo ve saniye saniye geri sayıyor kalan zamanını. Kapitalist düzen o kadar güzel işlenmişki filmde,
ne kadar paranız varsa o kadar uzun yaşayabiliyosunuz, yüzyıllarca.. 
ama paranız yoksa ve zaman yükleyemiyorsanız kolunuza, sayacınız sıfırı gösterdiği an hayatınız son buluyo.
Şiddetle tavsiye!

Bide kendimden zaman zaman şüphe etmeme sebebiyet veren şeylerden biri de, yakışıklı adamdan daha çok filmdeki güzel kadının ilgimi çekiyor olması :O
Yani tamam allah sahibine bağışlasın (annane modu:ON) Justin kardeşimiz de şahsına münhasır hoşlukta bir oyuncu.
Ama başrol kadın oyuncusu nedir arkadaş yaaa.
Güzelliği mi, seksapalitesi mi, fiziği mi hangi birinden bahsetsem az, yani böyle kadınları görünce bazen hakkaten "onlar kadınsa ben neyim, ya da ben kadınsam onlar ne" diye evrene çemkiriyorum!

Bana kalsa bu filmi, hazır tüm sahneler de aklımdayken sabaha kadar anlatırım ballandıra ballandıra.
Ama heycanı kaçmasın, bayram tatili de gelmişken herkes gitsin sinemada mutlaka izlesin, heycanı orda yaşasın diye tadında bırakıyorum:)




Klip kokulu bu fotoğrafı sevdim. 
Arkasını dönüp giden kız, başlarım ulan yağmuruna da soğuğuna da diyip klibi yarıda kesmiş.


İlginç bişi oldu bu yazı, ne anlattım şimdi ben?

gidip biraz vitamin takviyesi yapayım, bu böyle olmicak.

oldu ozaman herkese şimdiden bol gezmeli, eğlenmeli bayramlar dilerim.
olur da bir el öpme merasiminin ortasında bulursanız kendinizi, hele bide "el öpenlerin çok olsun" derlerse size, 
benden selam söyleyin, "sen de çok yaşa torunlarını okşa" diyin o hanımteyzeye yada beyamcaya ^.^


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder