28 Ağustos 2013 Çarşamba

Velinimet


Elini havalandırmak için camdan dışarı çıkaran taksi şoförünün el hareketlerine anlam vermeye çalışan arkadaki aracın şoförü gibi hissediyorum kendimi bi süredir.
Acaba bana bişey mi demek istedi, acaba noluyo orda, benim de el sallayarak tepki mi vermem gerekiyo? Kafamda bir sürü soru.

Evet sayın seyirci, yanlış duymuyosun. İçerde yaşattığım ve her geçen gün kıpırtılarının biraz daha şiddetlenişine sabah öğle akşam demeden şahit olduğum muhteşem canlıdan bahsediyorum. 
Dışardan bakanlar "sen hamile olduğundan emin misin? Manyakça bi ruh hali içine girmiş ve sana daha hassas yaklaşılsın diye böyle bi yalan uydurmuş olabilir misin? bize göbek lazım, arkadan baktığımızda paytak paytak yürüyen birini görmek istiyoruz artık, ne malum bizi kandırmadığın?" deseler de, ben eminim içerdekinin kendine yetecek kadar yeri olduğuna.
Ama yine de, bu bana göre erken başlamış olan kıpırtılar, hatta zaman zaman Erman'ın sesinden sonra gelen şiddetli patırtılar acaba içerde sıkıştığı için bir serzeniş midir diye düşünmüyo değilim.
Neticede ultra herşey dahil bi hizmet veriyorum burda. İsterimki müşterimin her istediği olsun, odasında rahat ve konforlu günler geçirsin. Yediği önünde, yemediği arkasında olsun. 
Sonra otelden ayrılırken "müşteri memnuniyet anketi"ne ağzına geleni döşemesin. Yok efendim yemek çeşidi azdı (bilhassa her sabah haşlanmış yumurta yemekten içim kıyıldı), yatak çok sertti, klima çalışmıyodu, allahtan sular hiç kesilmedi de sıcak bastıkça duşa attım kendimi demesin.
Müşteri velinimettir sonuçta, en iyi koşullarda bakmak ve memnun etmek boynumun borcu 

ve şimdi beni bol kabaklı, ıspanaklı, yoğurtlu ve tabiki tam haşlanmış yumurtalı hayatımla başbaşa bırakın lütfen, müşteri yemek bekliyo:P










Öperim! yada öperiz, ne farkederki :P
Dipnot: ballı kaymaklı bi bitiş olsun diye hayatımın esas oğlanını sona sakladım farkettiyseniz. Herkes yediyse sofrayı kaldırıyorum:)

Etek: Koton / Tshirt: Zara / Ayakkabı: Mango
Saat: Emporio Armani / Kolye: Stradivarius
Mekan: ballı kaymakla bezenmiş Alaçatı 

23 Ağustos 2013 Cuma

Daha 18 ❤


Hamileliğimle ilgili bişeyler yazmam konusunda haftalardır bir ısrar, bir çemkirmedir gidiyo. Siz küfretmeden ben anlatmaya başliyim en iyisi:) Bunu siz istediniz!


An itibariyle 18. haftanın içindeyim/izindeyiz.
Bu "yemeğimizi yedik, kakamızı yaptık, uyuyoruz" gibi çoğul cümleler kuran analar kervanına katılır mıyım, yoksa eskiden olduğu gibi bu cümleleri kuranlarla dalga geçmeye devam mı ederim o konuda bi karar veremedim. Ama yine de çoğul cümleler kurarsam siz görmezden gelin.

Ben diyim 1.8, siz diyin 2 kg aldım. Bundan sonra hızla hacıyatmaza dönüşeceğimi biliyorum. Ama yine de hesap yapıyorum, sanki çok az kilo almışım gibi geliyo. Sonra ultrasondaki görüntüyü aklıma getiriyorum, rahatlıyorum. İçerdeki, bana hiç aldırmadan hızla büyüyo çünkü.
İnanmazsınız, hatta inanmasanız bile siz yine de maşallah diyin, şu an 19 cm ve yarım kalıp beyaz peynir ağırlığında, yani tam 200 gram benim minik tosbaam 
Minik parmaklarıyla artık ellerini açıp kapatabiliyo! ve sürekli bize pozlar veriyo 
İçerde mucizelerin en şahanesi gerçekleşirken burda oturmuş işle güçle uğraşmak olcak şey değil!


Erman da ben de biraz fazla heyecanlıyız. Kesin bişey yaparım bununla mantığından yola çıkarak her gördüğü ıvır zıvırı alası gelen, hatta bebeğin arabasını şimdiden alıp kenara koymuş olan sabırsız birer ebeveyniz. Kafamızın tepesinde uçuşan minik kalpler eşliğinde ağzımız açık bebek mağazası geziyoruz. Eskiden görünce vitrinlere yapıştığımız minik elbiseleri, papyonları, donları, zıbınları şimdi gururla ve artık alabilecek oluşumuzun rahatlığıyla reyonları gezerek mıncıklıyoruz. Demiştim biraz sabırsızız diye:)

Etrafımda hurafelerden oluşan kocaman bir halka var. Bense aldırmadan halkanın içinde tralla lal lal laaaa diye sekiyorum, zaman zaman da halay çekiyorum. Yani pek umrumda olmuyo. Herkes bişey söylüyo, her kafadan başka bi yorum başka bi batıl inanç fışkırıyo. Çiğ ete dokunursan bebeğin yüzünde leke çıkar diyeninden, gıcık olduğun birinin yanında bebeğin tekmelerse ona benzer diyenine kadar zibille teori var ortaya atılan:)

İlk tekmenin ne zaman geleceğini sabırsızlıkla ve merakla beklerken artçı kıpırtılar hayatıma giriş yaptı bile ^.^ Hep aynı yerde ama çok alakasız zamanlarda, tam da acaba bağırsak hareketi mi diye düşünürken tık tık tık ve ardından tekrar tık tık tık diye kapıyı çalan bir minik misafirim var bikaç gündür 



Cinsiyet konusunda net bir sonuç için sizi iki hafta kadar daha bekleticem. 20. hafta detaylı ultrasonunda tüm hatlarıyla kız mı erkek mi detaylıca öğrenmeden açıklama yok:)
O kadar çok "yaaa bize kız dediler, bütün odayı pespembe yaptık, herşeyini aldık, sonra 7. ayda birden erkeğe dönüştü"
yada "bize erkek demişlerdi, nasıl olsa artık pipi göründü diye bütün erkek bebek reyonlarını tükettik. sonra bi baktık bizimki aslında kızmış" durumları varki etrafımda..
O sebeple öncelikle sağlığa, O'nun taş gibi sağlam ve bir hamur kadar yumuşak oluşuna odaklanıyoruz  
Papyonmuş, tütüymüş, hepsi detay :D

Ha bu arada;
Hala topuklu giyiyorum ve aksi yöndeki ısrarlara rağmen istediğim zaman giymeye devam edicem,
hala pantolonlarıma, eteklerime sığıyorum ve düğmelerini kapatabiliyorum. Tabi ne zaman düğmeli bişey giysem Erman'ın "bebeğimizi sıkıştırıyosun yeaaaa!" uyarılarına maruz kalıyorum:P
ve hala herşeye gülebiliyorum, ağlayabiliyorum, herşeyi yiyebiliyorum. 

Şükür!


  


     

Size demiştim başlarsam susmam diye:)

Etek, Tshirt: Mango
Sandalet: Melissa
Gözlük: Zerouv
Mekan: Floransa

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Bir masal kasabası: Montecatini Alto

Şehir merkezindense, kuytuda köşede kalmış ve keşfedilmeyi bekleyen birsürü şeyi olan köy ve kasabaları gezmeyi tercih etmişimdir genelde. İtalya gezimizde de bu kurala uydum herzamanki gibi. Tabi bunda ucuz turla gitmiş olmamızın ve dolayısıyla gittiğimiz şehirlerde şehir merkezinden uzak kasabalarda kalmamızın da payı büyük:) Ama benden size tavsiye, şehir merkezine 1 vasıta uzaklıkta bir otel seçerek, uyuyabileceğiniz en geniş odalarda uyuyup, cıvıl cıvıl kuş sesleriyle uyanabilirsiniz. Merkez dışında dedim diye gidip yol üstü motellerinde kalmayın tabi, o değil yani benim kastettiğim, anladınız siz:)

İtalya diyince akla ilk gelen sanat olabilir, gözlerinizi alamayacağınız şahanelikte eserler olabilir, kiliseler, anıtlar, çeşmeler olabilir. Ama benim gibi sanat insanı olamayanlardansanız, bi yerden sonra binalar üstüne üstüne gelenlerdenseniz sıkı durun. Sizin için de bi çözüm düşünmüş İtalyanlar. Öyle şahane kasabalarla, çiftliklerle, öyle farklı kültürlerle karşılaşacaksınızki, televizyonda gördügünüz ve kitaplarda okuduğunuzdan çok daha başka bi İtalya'yı geziyo olduğunuzu farkedeceksiniz.
Hayır bu işten komisyon almadım, valla bak:) Sadece bilin diye tüm hissiyatımla anlatıyorum size.

Yazın sıcağında, "aaaa Avrupa'ya gidiyosan yanına mutlaka kalın şeyler al. Oranın yazı da kışı da soğuk olur" diye akıl verenlerin kurbanı olup, Venedik'in nemiyle duvara yapışıp Roma'nın sıcağıyla buharlaşmak istemiyosan dinle seyirci. İşte tam bu noktada, bana göre İtalya'nın en güzel şehri Floransa'da, Montecatini isimli kasabayı not al! Huzurun tanımını şu ana kadar yapamadıysan biraz bekle, önce bi git bu kasabayı gez, hatta birazdan bahsedeceğim bölgeyi gör, sonra otur uzun uzun tanımla huzur denen şeyi:)



Montecatini, Floransa'ya 40 km uzaklıkta bir termal oteller bölgesi. Şimdi termal otel dedim diye yaşlıların takıldığı bi kasaba sanmayın sakın, burası barlarıyla gençlerin uğrak yeri aynı zamanda.
Ama benim esas anlatmak istediğim yer burası da değil. 
Montecatini'nin tepesinde bulunan, yalnızca füniküler dedikleri bir lokomotifle gidilebilen (istersen dağı tırmanan yolundan yaklaşık 10 km yürüyebilirsin tabi, yerse:P) ve sanki bi masal kitabının içine yavaş yavaş giriyomuşsun hissi veren şahane manzaralı yollarıyla Montecatini Alto benim aşık olduğum kasaba (Yukarı Montecatini de diyebiliriz kendisine).
Minik bir meydanı var, meydanda da birbirinden özenli birkaç restoran. Gerisi ara sokaklar, taş evler, şahane bahçeler, rengarenk çiçekler ve bu çiçeklere gözü gibi bakan teyzeler falan filan. 
Çok uzattım, şimdi fotoğraflarla ispatlama kısmına geçiyorum.


Size söylemiştim masal gibi diye. İşte bu manzara, masal kitabının kapağı!


Yalnızca 2 tane fünikülerin çalışması sebebiyle, karşıdan gelenle kafa kafaya gelme korkusunun doruğa ulaştığı tablo!

  Seyrine doyum olmayan bi yeşil! 
Köprünün kenarlarından baktığınızda aşağıyı göremiyosunuz tabi. Öyle de dipsiz bi yeşil aynı zamanda..   

Ufo gören masum köylü:P Neye bakıyosam o ifadeyle o.0



Şimdi gelelim köy meydanına. İşte bu kadar bi meydan. Dediğim gibi, burdan sonrası komple sizin keşif yeteneğinize bırakılmış sokaklarla dolu.




Her yerden fışkıran çiçekler ve çiçeklerine gözü gibi bakan teyzelerden sadece biri:)


Asfalt dökülmüş ve arabaların geçebildiği tek yol bu yol. Ama sadece bi araba sığacak genişlikte.
En güzel yanı da, sırf bu sebeple, arabasıyla gelenler kasabanın girişine park ediyo arabasını ve etrafta gördüğünüz tek taşıt bisiklet oluyo;)



Bizim hayratlara benzettim ben bu köşeyi:) Tek fark biz çeşme dikiyoruz yol kenarına, onlar kurukafa:) Ortaçağ kasabası olma özelliği de tam burada devreye giriyo sanırım:)



Çiçekler artık nereden çıkacaklarını şaşırmışlar. Buldukları bütün boşluklardan renklenerek etrafı şenlendiriyolar. Onların da görevi bu.


Gelelim işin en keyifli kısmına!
Meydandaki bütün restoranların çok iyi olduğunun teyidini almış olsak da, biz özellikle Giusti'nin yerine oturuyoruz. Her girdiğimiz restoranda olduğu gibi burda da öncelikle ingilizce menü istiyoruz. 
İngilizce haliyle bile yeterince açıklayıcı olmayan ama güzel olabileceğine inandığımız bir yemek sipariş ediyoruz.
ve hayatımızın nadir "iyiki"lerinden birini burda diyoruz!


İşte karşınızda Beef Tagliata!
Halis İtalyan zeytinyağı ve kekik başta olmak üzere birbirinden güzel baharatlarla taçlandırılmış lokum ötesi bir bonfile! Üstelik porsiyonu inanılmaz doyurucu! Bizim restoranlardaki gibi parmak kadar et getirmiyolar yani masaya:)


Sonra napıyoruz peki?
Yine ingilizce menümüzü isteyip, tatlılar arasından ne olduğunu anlayamadığımız ama garsonun çok methettiği bi tatlı sipariş ediyoruz. Dışı beze ve bisküviyle kaplanmış, içinde şahane kreması ve üstünde el yapımı çikolata sosuyla Meringue.


Bu da karnı doymuş minikkuş ve onun minicik kuşunun yüzünden okunan mutluluk:P

  


Buranın geleneksel satış ürünlerinden biri de, fotoğraflardan farkettiğiniz üzere et tahtaları! Garip gurip şekiller verilerek ve orjinal dokusu korunarak tasarlanmış özel yapım tahtalar. Alıyosunuz ve duvara asıyosunuz. Zira insan bunda ekmek kesmeye bile kıyamaz <3


Günü çok güzel bi şekilde noktalamış olmanın haklı gururunu yaşayan kuzu ailesi fünikülere binip masal kasabasını terketmeden hemen önce ^.^



ve kapanış:)
Burayı hayatında mutlaka bir kez gidip görmeli her insan. 
Seveceğinize, daha sonra tekrar gelmek üzere kendinize söz vereceğinize ve hatta evinize döner dönmez ordaki ev fiyatlarını araştırmaya başlayacağınıza eminim:)

Hikayeyi sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim balpeteklerim. Farkettiyseniz sırf siz üzülmeyin diye kızla erkeği hikayenin sonunda kavuşturdum:P

Öperiz:)