Belki saray merdivenlerinde koşturup, iyi yutamazsak boğazımızda kalır diye bakıcımızın gözetimi altında sütümüzü içmedik.
Yada piyano hocasının boş saatini, bale kursundan artan zamana denk getirmek için korkunç hesaplar yapmak zorunda kalmadı ailemiz.
Türkçe düşünüp Fransızca konuşmak ve bunu yaparken aynı zamanda İngilizce altyazılı film izlemek gibi ultra gereksiz maratonlarımız da olmadı.
Neden bunu anlatıyorum. Çünkü her gün, yemek yerken, araba kullanırken, ofiste çalışırken, mutlaka bi şekilde aklıma çocukluğum gelir. Ve aklıma gelen her detay, arabayı kenara çekip telefona not etmeyi hak edecek kadar eğlenceli ve şimdiki nesil için hiçbir şey ifade etmeyecek kadar da modası geçmiş şeylerdir.
Nasılki erkeklerin askerlik anıları, kadınların doğum anıları bitmez, bende de malzeme çok olunca anlatacak çocukluk anısı bitmiyo, bitemiyo:) Ki muhtemelen üzerinden yıllar geçse de, bıkmadan usanmadan torunlarıma torbalarıma bu saçma hikayeleri anlatıp, onlar gülmese bile katıla katıla ben gülücem:)
Dünyanın en eğlenceli, diğerlerinin tersine herşeyden keyif alarak tüm çocukluğunu doyasıya yaşamış bi kuşak olarak büyüdük biz çünkü:) Boşuna ekşi sözlükler, bloglar, forumlar dolup taşmıyo seksenler ve doksanlardan kalma anılarla, karakterlerle, şarkılarla:)
Evde bir oda dolusu oyuncak dururken, biz sokakta arkadaşlarımızla toprağı yaprakla sarar, akşam için güya zeytinyağlı sarma yapardık:P Çünkü sadece hayalgücümüz değil yeteneğimiz de vardı, elimizden her iş gelirdi:)
Elektrikler kesilse de mum ışığında ailecek oyun oynasak, yada duvardaki yansımalarla gölge oyunu oynayarak anne-babaya kendi çapımızda hava atsak diye hayal kurardık mesela. Her ortamda oynayacak ve eğlenecek malzeme bulabilirdik çünkü, sıkılmak yoktu.
Lise yıllarına doğru her ne kadar bozulmuş ve fırlama bir nesle dönüşmüş olsak da, en azından ilkokul yıllarında kopya çekemeyecek kadar tırsaktık. Zaten ikili üçlü oturduğumuz sıralarda, sınav günleri yanımızdakinin kağıdını görmeyelim diye aramıza hayvani boyutlarda resim dosyaları yada sırt çantaları koyardık :) Hatta öyleki 0,5 ucu kalemin içine tepeleme doldurur, ucumuz bittiğinde göğsümüze bastırıp yenisini çıkarırdık. Yanımızdakini rahatsız etmezdik böylece:)
Tabi ben böyle anlatmaya başlayınca masalcı teyzeye bağlıyorum ister istemez bi noktadan sonra. Biriniz de durup "olum resmen destan gibi yazıyosun, okumaya üşeniyoruz yazılarını. azcık kısa tut şunları" demiyoki :P
Ve şimdi sizi, yazıyla hiç alakası olmayan fotoğraflarımla başbaşa bırakıyorum herzamanki gibi:)
Etek: Mkbl Concept
Bustiyer, Ayakkabı: Mango
Saçlar: Takıntımı biliyosunuz:) O sebeple kendi topuzumu kendim yaptım:P
Mekan: Ankara Palas