27 Mart 2013 Çarşamba

Gelinim sen anla.


Elimizde hep bi hırka, bi ceket, bi bişeyler taşımak suretiyle artık kısa kollu bile giyebilecek kadar havaya meydan okumaya başladıysak, son 7 ayı sorgulamanın vakti geldi de geçti bile demektir. Elde var fazladan kilolar, dalga dalga selülitler ve bütün kış oturmaktan yumuşamış bir et yığını. Bundan sonrası hüsran, hayal kırıklığı, bundan sonrası hızlandırılmış diyet programlarıdır. 


En sevilmeyen sebzelerin bile haşlanıp löpür löpür götürüldüğü, ödem atsın diye en iğrenç sıvıların içildiği, bütün kışı balkonda yada arka odalardan birinde geçiren koşu bandının tekrar salona taşınıp kan ter içinde kalana kadar üzerinde tepinildiği, herşeyin altında bir umut ışığı arandığı ve ya tutarsa diyerek her duyulanın bünyeye hunharca uygulandığı bi döneme girilir. 
"Benim görümcem lahana diyetiyle bir haftada 5 kilo verdi" der birisi, hop hemen not alırsın, eve gider gitmez kaynatırsın lahanayı ve hiç düşünmezsin bir hafta boyunca patlamaya hazır bomba gibi her an gazlı dolaşacağını.
"Ben bi yerde okudum, karnını böyle böyle yapınca yandaki yağlar eriyomuş" der öteki, sen eve gidip lahana çorbasını içtikten sonra hemen başlarsın o hareketi yapmaya. O sırada daha yediğin bile sindirilmemiştir, hatta öyleki, hareketleri yaparken içerde bi sağa bi sola çarpan lahananın sesini bile duyarsın. Yemekten en az bir saat sonra spor yapman gerektiğinin farkında bile değilsindir o sırada. Bir an önce o yağların parçalanması gerekiyo çünkü. Bide yaptığın hareketin aslında hangi kası çalıştırdığını da bilmeden yaparsın. Karın kası yapiyim derken, hali hazırda ayva olan göbeğini nefes alarak yerden kalktığın her harekette kavuna bir adım daha yaklaştırdığından habersizsindir.
Evdeki aynalar can dostun, ters ışıklı kabin aynaları en büyük düşmanındır.

Atlatması zor bi süreçtir ve kalın kazaklar tekrar raflarda yerini alana kadar da devam edecektir bu ummalı çalışma. Tam istediğin kiloya geldiğinde ve bir de üstüne cillop gibi bronzlaştığında bi bakacaksınki havalar soğumaya başlamış bile. Böyle de nankördür bu dönem.

Öyle çiçekler açtı, böcekler öttü, kırlarda sevgililer el ele durumları yanıltmasın sizi, bide işin bu boyutu var;)
Aman diyim gördüğünüz her diyete saldırmayın, söylenen her hareketi gelişigüzel uygulamayın. 
Bir bilene mutlaka danışınki, herşeyi yaptığım halde neden hala basketbol topu gibiyim derken bulmayın kendinizi.

Dost acı söyler değil de, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla diyebiliriz özetle:)










  



Sadece kadınların değil erkeklerin de bahar geldiğinde fazla kilolarından kurtulma telaşına düştüğü bi dünya diliyorum. Hep biz bişeyleri dert edecek değiliz sonuçta:)

Elbise: Primark
Ceket: H&M
Ayakkabı: Trendyol
Çanta: Bershka

21 Mart 2013 Perşembe

Soldan soldan gelir bazen.



Hep kendimden bahsettiğim, arada siyasetten ve tarihten filan da bahsetmemin renkli olacağı yönünde yorumlar geliyo bazen. Tabiki hoş görüyorum (sonuçta burası bi tartışma programı:P ).

Farklı beklentilerin olabilir, 
aynı şeylerden hoşlanmak zorunda da değiliz, 
bizim burda konuştuğumuz şeylere katılman da gerekmiyo,
istediğin gibi yorum yazmakta da özgürsün. 

Ama! Televizyon izlemeye bile gerek kalmadan kim ölmüş kim kalmış, kim içeri girmiş, kim seçilmiş, kim kimi haremine ne sebeple almış, kim nerde ne yemiş bilgisini ve daha biçok haberi sosyal medya üzerinden 15 saniye gecikmeyle öğrenebildiğimiz bi dönemde yaşıyoruz. Kim benim bloguma siyaset konuşmak yada tarihin perdesini aralamak için girsin allasen:)
Hadi diyelimki çok iyi bir siyaset bilimciyim yada tarihçiyim, rengarenk giyip fotograf makinesi karşısında şebelek şebelek pozlar veren, hoplayıp zıplayan birinin söyledikleri ne kadar ciddiye alınabilirki? :)
Kaldıki benim yazılarımın içeriği hep tarih kokar. Hafızam bir filinkini aratmadığı için, ne anlatıyosam hep hatıralarımdan, yaşadıklarımdan, di'li geçmiş bilemedin miş'li geçmiş zamandan anlatırım. İlla Süleyman'dan, antlaşmalardan, seferlerden bahsetmem gerekmiyo.
Siyaset konusuna ise hiç girmeyelim. Şuanki haliyle zaten yeterince bulanık, üstünden tekrar yağlı bezle geçmemize gerek yok bence. 
Ben, sağ-sol kelimesini genellikle "nasıl solak oldun" ve "bir solak nasıl hayatta kalır" sorularına cevap verdiğim zamanlarda kullanırım. O kadar.

Dipnot: Bazen, haberlerde önemli bişeyden bahsediliyo olur. Erman pür dikkat izlerken, ben ordaki adamı kime benzettiğimi düşünür dururum. Bulana kadar da akşam bitmez bende. Haberlerde neden mi bahsediliyodur o sırada? Hiçbir fikrim yok.

Ekstra dipnot: Solak olmak güzel bişeydir. Bıçağı sol eline alıp ekmeği soldan sağa doğru keserken insanların sana sanki denizi ortadan ikiye ayırmışsın gibi hayretler içinde baktığını hissetmek de çok eğlencelidir:) 
















Haftaya yeni bir tartışma konusunda görüşmek üzere bebeklerim:) 
Hadi kapatıyorum.

Aslen elbise olup totomun yarısını kapatmadığı için bluz olarak giydiğim üst: Sheinside.com
Etek: Paris'te bi butikten
Çanta, Bot: Zara
Bileklik, yüzükler: Kokosh


5 Mart 2013 Salı

Üşüyebilir çünkü.



Samsun'dayım, bigün kardeşimle dışarı çıkalım gezelim dedik, süslendik püslendik herşey tamam. 
Annem de beni izliyo, acaba bu soğuk havada o kısa ceketi mi giycek üstüne diye öylece takip ediyo hareketlerimi:)
Müdahale ederse hemen savunmaya geçeceğimi ve "üşümüyorum ben yeaaa" ayağı yapacağımı biliyo.
Tam kapıdan çıkacakken annemden beklediğim tepki kardeşimden geliyo: İstersen üstüne uzun bi kaban veriyim, üşümezsin hı?
Sanki yıllardır bu anı bekliyomuşcasına araya giriyo annem ve sanki kardeşim ona sormuş gibi yapıştırıyo benim adıma cevabı:
Aslında iyi olur yaaa, üşüyebilir çünkü.

Her zaman söylemişimdir, yeryüzünde benim annem kadar pattis bi anne daha yoktur, olamaz, olma şansı yok, olmamalı 

dipnot: o gün hava çok güzeldi, üşümedim:) soğuktan ayaklarımdan kan çekildiği için değil, aylardır güneş görmediğim için o kadar beyazım, lütfen :P












  
Fotoğraflar için Ezgi fıstığıma teşekkürler, devamını da senden bekliyoruz ^.^

Kazak: H&M
Jean: Pull&Bear
Çanta: Zara
Ayakkabı(10 yaşında), bileklik: Koton
Saat: Emporio Armani
Güneş gözlüğü: Zerouv